Alacakaranlıkta İstanbul

Mert, 1977’nin İzmir’inde doğmuş, ancak kısa bir süre sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınmıştı. Babası, amcalarından kalan küçük bir çay ocağını işletip eve ekmek kazandırma derdindeyken; Mert, annesinin onu sürekli derslerine daha fazla odaklanması için darlamasıyla gençliğini geçirmişti. Hiçbir zaman okul okumak için çok hırslı olmamış, dolayısıyla ortalama bir öğrenci olarak kalmıştı. Fakat çocukluğundan itibaren büyüyen boks tutkusu, her ne kadar ailesi tarafından desteklenmese de, onun tek ilgi alanıydı. Ortaokul ve lise dönemlerinde okuluna birincilikler kazandırmış, sonrasında ise Türkiye gençler birinciliğini elde ederek bu alanda kendini iyice geliştirmişti. Hocası Fazıl Gümüşok, onun hem en büyük hayranı hem de en önemli destekçisiydi. Ancak, takdir 1996 yılının sakin bir yaz gecesinde, kadim bir lanete dönüştü.

Mert’in vampirliğe kucaklanması, bir nevi bokstaki başarısının ağır bir yan ürünüdür. Fazıl Gümüşok, savaşçı bir Banu Haqim Haven'inden gelir. Mertin vampire dönüştürülmesi, planlanmış, onaylanmış, üzerine konuşulmuş ve enine boyuna düşünülmüş bir hamleydi. Yıldızı parlayan bir boksör olmaktan, ölümsüzlüğün soğuk lanetine savrulan Mert için planlanan şey; bir suikastçı olarak yetiştirilip, klanın bir türlü uzlaşamayan kesimlerinden en azından birinin lehine işler yapmasıydı. Onun için sahte bir ölüm düzenlendi. Sonrasıysa, pek çok kucaklanan vampirin de tattığı o durumdu: duyguların körele körele yükseldiği, hayatın gerçekliğinin parçalanmasıyla ona biçilen tüm anlamların yeniden arandığı bir dönem. Bu işler bazen böyledir; ringde nispeten zararsız iki sağ kroşe vurmak isterken, kendinizi, bir sol kroşe yemiş ve hakemin aleyhinize saydığı bir yerde bulursunuz.

Vampire dönüşmek bir yana, kan içerken duyduğu hazzın sonradan verdiği çarpık burukluk bir yana dursun, Mert’i esas kıran şey vahşi bir katil misali yetiştirilmesiydi. İhanete uğramıştı. Ailesini bile karşısına alarak ona doğru gelen tek şeyi yapmıştı. Bu uğurda güvendiği tek insan ise, onu sonsuz bir boşluğun içine atmaya karar vermişti. Belki daha basit şartlarda insanlığını daha erken kaybederdi, ancak öfkesi, onu insanlığa tutunmak için inatçı hale getirmişti. Böylelikle kaçınılmaz sonuç yaşandı: ilk işini — kendi kabul etmese de oldukça açık bir şekilde bilerek — batırdı ve özgürlüğü elde edene kadar dişini sıktı. İlk fırsatta, ona dayatılan bu hayattan kendini hızla soyutladı. Mert, bu sabırla beklenilmiş özgürlüğü sonraki birkaç yıl İstanbul'un gece hayatıyla kutladı. Kanı uyuşturucu dolu insanlarla besleniyor, partilere katılıyor, vampir dünyasının daha ‘özgür’ ve deli dolu kesimine karışıyordu.

Mert hiçbir zaman ne vampir hayatının drama dolu siyasetiyle, ne tarihiyle ne de kendi “aile”siyle ilgilendi. Ancak disiplin güçlerini öğrenmek, onun için boksa eşdeğer bir tutku oldu. Öğrendiği disiplinlere felsefi bir kavramdan ziyade, boksun vampir dünyasındaki karşılığı gözüyle bakıyordu. Disiplinleri çok hızlı öğrenmiş, hatta bu durum aileye yakın klan bireyleri içinde bile adının birkaç sefer fısıldanmasına neden olmuştu. Belki de bu başarısızlığın tahammül edilme sebebi belliydi. Yıllar da sürse, eninde sonunda ondan istenen şeye dönüşeceği umuluyordu. Ancak onun için disiplinler öldürmek için değildi. Bu yüzden bir sponspor yardımıyla, üstü bar, altı ise vampirler için bir dövüş kulübü işlevi gören bir mekan açmaya karar verdi.

Şakalaşmayı sever, el şakaları yapar. Ciddi konular konuşmaktan kaçınır, geçmişi ve kendiyle ilgili çok bilgi vermez. İnatçıdır, ama aynı zamanda sabretmesi gereken zamanı beklemeyi de iyi bilir.

Meritler: 'Şeytan tüyü' vardır, kendini bir şekilde sevdirir.
Kusurlar: Biraz fazla 'net' konuşabilir.

N/A